maskeli allâme
14 Aralık 2011 Çarşamba
Benim Bu Derdim
3 Kasım 2011 Perşembe
Umursamaz Adam 3
Koyu kahvemi yapmış, bir sigara yakmıştım.Günlük hüznünü yaşamış gibi hissetti bedenim.Bu vaziyet üzerimde kirli penceremden çıkmaz sokağı seyrediyordum. Sokak karanlığa doğru bir gidişat çizmişti bile kendine güneş daha batmadan.Benden hariç insanlık evlerine dönüyor, çöplerini atıyor, sahteliğin maskelerini çıkarıyordu solgun yüzlerinden.Bazıları ise yeni yeni sokağa çıkıyor; GEcenin kirliliğini, sahte şehvetini tadıyordu hücrelerinde.Daha sayamadığım binlerce hengame ile...
Kimisi bu karanlığın sonunda alkolle yıkanacak, kimisi ise bir siringaya sarılarak uyuyacak.Bedenlerini başka bedenlerin terleriyle yıkayacaklar.Yaşayacaklar yada buna ne isim veriyorlarsa artık...Sahte cenneti damarlarında ki kan kadar gerçek sanacaklar.Yanılacaklar ama anlamayacak kadar kendilerinden geçmiş olacaklar.Ama ben bunların hepsinin farkında olarak yalnızlığı bir kez daha tadacağım. Biliyorum leziz gelmeyecek bana hatta çoğu akşam ki gibi midemi bulandıracak.
Bunların hepsi dünyayı tanımak, anlamlandırmak ve bu tarz soruların cevabı için değil, ben filozof değilim yada dünyayı kurtarmaya çalışan adam falan... Kendini bile anlamlandırmaya çalışmayan daha doğrusu anlamayan ve anlamaktan korkan basit ve yalnız bir adamım.şikayetçide değilim, bazen yalnız ve umurasamaz bir adam olmak hoşuma bile gidiyor.Ama insan yaşamınada özenmiyor değilim.Aman neyse ne işte kurcalamaya gerek yok nasılsa yarın yine güneş doğacak herkes işini yapacak ve akşamında aynı hengame yeniden başlayacak bende bu kirli camdan çıkmaz sokağa bakacak, kahve içecek ve saçmasapan yorumlar yapacağım kendi kendime.Değişmeyen ne mi olacak bir ben birde tepelerinin ardında ki güneş...
1 Kasım 2011 Salı
Umursamaz Adam 2
Gecikmeden kahve yapıldı ve tek dostum olan sigaramla beraber berbat ama alışılmış kirli sokak manzarası izlenmeye başlandı. Her Allahın günü bu sokağa neden baktığımı dahi umursamadan sokaktaki çöp kovalarını ve sokağı mesken edinen bir kaç evsizi yokladım. Hepsi yerli yerinde ve olması gereken kadar berbat görünüyordu bir şey hariç... Sokağın uç köşelerinde bir genç kız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Tanıdığım daha doğrusu tanıdığımı sandığım ve beni bu odaya hapseden insan nüsveddelerinden farklı bir mizaçtaydı. O an dünya üzerindeki bir çok çeşidi olan ve halk arasında dert denen şeyin ne olduğunu bir kez daha anladım ama umursamadım ve zaten dertleri ne zaman umursadım ki; umursasaydım 4 gün sonra 3. celbi gelecek olan elektirik faturasının cezası için telaşlanırdım. Adam sen de! Fakat herşeyi bir kenara atıp o kızın derdi takıldı aklıma acaba neydi diye, sonrasında o hafiften çarpık pencerenin önünde bir rol biçtim o kıza. Dert sayılacak her olguyu yakıştırmaya çalıştım o minicik bedene. Aşk dedim , aile dedim, modern çağın tanrısı para dedim, ölüm dedim, dedim, dedim, dedim...
Bu konu üzerine yaptığım içsel diyaloglardan sonra hayal dünyamın kapısını aralayıp gerçek dünyaya dönüş biletini aldım ve geri geldiğimde o kızın aslında oradaki eski bir kıyafet olduğunu gördüm. Meğerse herşey bu lanet ettiğim kafamın uyduruk halisilasyonlarıydı. Ah bu umursamadığını sandığım kafam bazen gerçekten beni şaşırtıyor.
Hayır inanmayın aslında kafamda bir problem yok. Ben bu umursamazlığımla kendimi kandırıyorum ve kendimi kandırmayı bıraktığım anlarda önceki yaşamımın izlerini yansıtıyorum bu kirli sokağa, bu kirli sokak tamamen hayatımın parçalarından oluşma sanki.
Kim bilir belkide gerçekten öyledir...
12 Ekim 2011 Çarşamba
Umursamaz Adam 1
Diğer sabahlardan farklı bir sabah değildi. Aynı şekilde soğuk ve aynı şekilde anlamsızdı.Cılız gün işığı perdeleri yalayarak çıplak odama doldu. Biraz hüzünlüydü ve birazda kırılgan. Üstüme yapışan sinekleri silip attım elimle, gece gene benden faydalanmışlardı heralde. Alışıktım hiç mızmızlanmadım. Aslında farkkettim ki ben hiç mızmızlanmıyorum. En son mızmızlandığım günü hatırlamıyorum bile. Bu denli bir boşluk vardı hayatımda kimızmızlanmayı, öfkelenmeyi ve hatta gülümsemeyi bile unutmuştum. En son gülümsediğim gün sanki bin yıl önceymiş gibi. E kolay değil o denli meşgulüm ki... Bütün gün boşboş oturmaktan hiç vakit ayıramıyorum diğer işlere tabi bide elime bir sigara alıp kirli sokaklara üstten aşağıya bakmak var. E bide zaman ayırıpta karabasanların beni bıraktığı vakitlerde uyumak tabi ki buna uyumak denebilirse. Bana inanmıyosanız çarşafa sorun, garibim üstünde döne döne paranparça ettim onu. Böyle böyle 24 saatim bitiyor meşgulüm ne yaparsın.
Bu durumdan şikayetçi falanda değilim. Zaten ben hiç şikayet etmem ki ettiysemde hatırlamıyorum zaten. Aman! Diyerek bir kahve yapıyorum kendime herzamankinden sütsüz, kremasız, şekersiz, katran karası, doktorum yani en son 3 sene evvel gittiğim doktorum-ne yapar ne eder hiç bilmiyorum- bana öleceksin içme şu zıkkımı şöyle derdi. Ne yapayım elimde değil, haytta ki tek zevkim bu benim. Zevk, o neydi onuda unuttum ya neyse ama olsun ben böylede mutluyum. Haa mutlusun diyorsunda mutluluk nedir sanki onu biliyorum ama ağızdan çok kolay çıkıyor m-u-t-l-u-l-u-k çok kolay bee. Keşke hayatıma girmeside bu denli kolay ve bu denli basit olsa.
Nafile arkadaş nafile, günün ardından bakınca çok şey yapmışım aferin bana kavgasız, dövüşsüz ve tabiki laklaksız ama çatlak ve soluk dudaklarımdan şu sözde dökülmüyor değil ''Adam sen de!". Hadi ben böyleyim etliye sütlüye karışmam hiç birşeyi tınlamam, etmem, gitmem arkadaş.E senin benden farkın ne, sen benim yaptığımdan ayrı ne yapıyorsun ki. Dur onada cevabım var hemde afilli bir cevap Barış Abiden "Leyleğin ömrü iki laklak, değerler oldu tepe taklak" işiniz gücünüz laklak, şak şak değerlerdense bîhabersiniz. Ah! Siz yokmusunuz siz aslında benden de beter haldesiniz...
31 Ağustos 2011 Çarşamba
tanrı çekti tüm resimleri
24 Haziran 2011 Cuma
yokluğunun sebebine nice kalemler kırdım
yıkılmış adamların yıkımlarıyla savaştım
yine senin gözlerin vardı
hırpalanmış binaların gölgesindeydim
vakit elimden kum gibi akardı
sen yokluğun prangalarını eskitirken
ben boşlukların zindanında yalpalandım
gardiyanım oldu yıkılmış adamlar
dert ortağı bildiler meyhaneler
uçarı bir yaşantının son vakti
ölümler bile anlayamazdı beni
sen
küçük dünyamın gaddar celladı
sağır, kör, dilsiz değilsin
bilirsin
çok eski zamanlarda bile
ölümler anlamazdı benim gibileri
sen sontrenini beklerken
mendil sallamaya gelmezdi melekler
ben
küçük dünyamı yıktım
ölümleri yıprattım
sana koştum yıllarca
sen hep uzaklardaydın
kaç takvim eskittim senden sonra
biliyorum yine eskiteceğim
takvimler ah hunharca bitecekler
sen gelince
günlerden son pazartesi
ayın otuzu olacak
hangi ay diye sorarlarsa
şubat diyeceğim
ve sen geleceksin...
14 Haziran 2011 Salı
Yeryüzünden Notlar 5
8 Haziran 2011 Çarşamba
Kızgın Damda Ki Patileri Yanan Kedi
Gel gelelim kızgın damda patileri yanan kediye yalan hakkında ki gayet hoş yorumuna bizim yazdığımız destekleyici kelime nacizane kalır umarım kalıbına uydurmuşumdur, uyduramadıysak da heralde canın sağolsun der bize en azından yalancıktan. Bu cık eki de moda oldu gemicik, kasetcik derken hadi hayırlısı.
Son olarak Yalan dünya, Herşey bomboş, Hancı sarhoş, Yolcu sarhoş...
31 Mayıs 2011 Salı
Yeryüzünden Notlar 4
Yalnızız. İstediğimiz kadar insan olsun çevremizde ve bir o kadar da sevgilimiz... Ne farkeder ki akşam sohbet ettiğimiz yahut sabah beraber uyandığımız kişilerin adını bile bilmiyoruz yada bilmek istemiyoruz. Akşama kadar mutsuz olduğumuz saçma sapan işlerde vakit geçirip sabaha kadar mutlu olduğumuzu sandığımız yada mutlu değilim ama ne yapayım vakit böyle geçiyor dediğimiz işlerle zamanı öldürüyoruz. Sözde dert ortağı olarak bir şişeyi kendimize arkadaş ediyor yahut geceyi beraber geçireceğimiz kadını(erkeği) tartıyoruz gözümüzde, sonuç; sıfıra sıfır elde var sıfır felsefesinden hareketle "aman beee" diyip aldırmıyoruz ve sahte renklerle hayatımızı boyamaya çalışırken elimize yüzümüze bulaştırıyoruz.
Bir süre sonra duyarsızlaşmaya başlıyoruz, gözlerimiz boş bakmaya, ellerimiz tutmamaya, kulaklarımız duymamaya ve beynimiz boşalmaya başlıyor. Akşamdan kalmanın ağrısı başımıza vurmasa kafamızın yerinde oluduğunu dahi hatırlamıyoruz.Dini felsefemizi bir kenara bırakın insanlığımızı unutuyoruz. Yalnızlaşıyoruz, yalnızlaştırılıyoruz ve yalnız yaşıyoruz...
16 Mayıs 2011 Pazartesi
Yeryüzünden Notlar 3
Sitemkarlığım mutluluktan mutsuzluk duymak değil kastım şudur ki aylarca insanın üstüne kene gibi yapışmış bu somurtkanlık nasıl bir sabaha uyanışta geçiyor yahut benim tebssümlerim neden güneş açınca kutup yıldızı misali kayboluyor.Neden?Neden?Neden?
Ben çıkmaz sorularımla başbaşa kalıyorum geceleyin yani şu saatlerde mutluluğumun tadını çıkarıyorum insanlara rağmen ve içimde ki umutsuzluk zuhur ediyor yeniden...İşte ben ait olduğum sisli geceye kavuşuyorum, hırçın dalga seslerini kulaklarımda duyuyorum, bağırıp çağırıyorum ve kendimi artık huzurlu hissediyorum.
Keşke her gün güneşli olsa da insanlar insan olsa ben mutsuzluğa rağzıyım yeter ki onlar insan gibi davransınlar ben romanda ki CRUEZO da olurum hani şu ıssız adada yanlız başına kalan adam.Yeter ki insanlar insan olsun ben konuşmamaya da yazmamaya da rağzıyım.Yeter ki doğan yeni bir çocuk sadece doğduğunda ağlasın yeter ki...
13 Mayıs 2011 Cuma
Yeryüzünden Notlar 2
4 Mayıs 2011 Çarşamba
Yeryüzünden Notlar 1
İzlediğim bir film yahut içtiğim bir sigaraydı, manzaraya karşı ağır depresif bir tavır takındığım andı belki içinde bulunduğum duruma ithafen;
Yaptıklarımın anlamsız olduğunu düşünmeye başladığım anların kimbilir kaçıncı senesindeyim bilmiyorum.Geldiği gibi yaşamayı umduğum zamanlarınsa artık elimden yavaş ama büyük büyük kaçtığını hissettiğim anların son demlerindeyim.Her kadınla yatmak yahut gördüğüm her kadehi devirmek gibi kimine saçma gelen kimininse hayatının anlamı olan anları doğru dürüst yaşayamamanın verdiği eziklik var belki içimde.Yutkundukça bozaıma daha da takılan bir lokma gibi rahatsız etmeye başladı artık ve bu satırları buraya dökmeme sebeb oldu.Kim olduğumu ve neden yaşadığımı artık merak etmiyorum etmemede gerek olmadığını düşünüyorum.Belli amaçlar, belli planlar ve belli monotonlukların arasına sıkışıp kalmışız.Güya yeni nesil biziz eğer ki bu neslin içinde benim gibi düşünenler çoğunlukta ise biyere varmaya başlamışız demektir fakat hiç sanmıyorum.
Hepimiz karanlığa yüz tuttuk ve aydınlıktan kaçtık.Normal insanlar güneşi severken biz sisin kokuşmuş koltuk altlarına kaçtık.Herkes maskesini boyarken biz maskelerimizi kırdık.Onlar acınası haldeki insan nüsvetteleri onlar aşkı ve parayı güç zanneden salaklar ve onlar hala kendilerinin yaşadığına inanalar.Hepiniz yaşamak nedir onu dahi bilmiyorsunuz ya da ben delinin tekiyim sizofren fikirlerimle saçmalıyorum ne derseniz deyin bence biz yaşamayı bilmiyoruz ve bunun için sahte cennetlere daima tutkunuz...
2 Mayıs 2011 Pazartesi
İsimsiz
29 Nisan 2011 Cuma
Sisli Gece
sadece sisli geceler
ahirim olman için uğraşım
herşeyim sisli geceler
bulutsuz olsada gün
güzel yaşansada ömrüm
umrumda değildi bugün
herşeyimdir sisli gece
uzak diyarlara uğradır
doluynayda semalara baktım
uğurunda ölünecek hissiyatlara daldım
çarem yine sisli gece
denizin bekaretiyle
rüzgarın isterikliğini gördüm
fakat ben temiz kalabildim
sebebim sisli gece
böyle bir geceydi yine
adını sayıklamaya başladığım
tütünü hunharca içtiğim
aynıydı yine sisli gece
24 Nisan 2011 Pazar
Bir Adamın Hikayesi 8
Nefretimle kalktım ayağa ve attım kendimi sokakların fahişe kaynayan ıssız taraflarına.Yankesiciler, evsizler ve fahişeler her taraftaydı.Sokak başındaki torbacıda yerindeydi yani her şey olması gerektiği gibi ve herkes görevinin başında.Ben ise bugun farklıydım.İlk defa yankesicilere laf atmaktan korktum ve ilk defa fahişeleri tatmin edemeyeceğimi anladım, ilk defa gece için bir iki doz kokain almadım torbacıdan.Masumane kötülüğün koynuna girmedim.Sahte cennetin kapılarını aralamadım bu kez.Sadece uzaklaşmak istiyordum bu sefil hayatımdan ve etrafta ki sefil hayatlardan.Zavallı küçük ahmak olarak yaşamak istiyordum.Sorgusuz sualsiz nefretsiz ve hayat kavgasından uzak.
Olmayacağını bildiğim hayllerimden bu kez kurmadım.Kendimi boş düşüncelerden arındırıp suçlarımı günahlarımla saflaştırdım ve tüm hakikatlerin ışığını kendime kılavuz seçme gafletine düşmedim bu kez çünkü biliyordum ben o ışığın kurtarabileceği zavallı küçük ahmaklardan değildim.Kendi rollerim vardı ve bu rolleri uygulamalıydım.Her şeyin nihayetinde ben bu zaman çarkındaki ufak bir kuklaydım.
Her zamankinden daha gür bir sesle küfrettim yankesicilere ve her zamankinden daha fazla azgınlıkla becerdim fahişeleri ve en son torbacının yanına gidip kokainimi aldım önceki seferlerden daha fazlasıyla ve bu günkü rollerimden arınıp beni içine almayacağını düşündüğüm evimin kapısını zorladım ve en kuytu köşesine gidip zulamdaki kokaini ısıttım şiringanın paslı iğnesini damarıma saplarken gözlerim kaydığını hissettim ve en son uykuma son kez dalarken evimin yosun tutmaya başlamış duvarlarına baktım ağlamaya başladılar benim gibi sefil bir adamın peşinden ağlamaya başladılar.Süphem yoktu çünkü beni sadece onlar anladılar ve çelimsiz ruhumun ardından sadece onlar ağlayacaklar...
ve bir adamın hikayesi ile burda sonlamacaklar...