maskeli allâme
14 Aralık 2011 Çarşamba
Benim Bu Derdim
3 Kasım 2011 Perşembe
Umursamaz Adam 3
Güneş gümüş renklerin çümbüşü halindeki tepelerin üstünde altın bir tepsi halini alarak aheste aheste elveda demekteydi şehrin binalarına. Gökdelenler bu vedaya hazırlıklı, yüzlerini kızarttılar.İnsanlar ise umursamaz bir kimlikle bu vedaya aldırış etmeden yollarına devam ediyor ve yürüyorlardı.Ama ben kirli penceremden bu vedanın hüznünü yaşamaya çalışıyordum her ne kadar bunu beceremesemde ama en azından bunun farkındaydım ve bu da bana yeterdi.Koyu kahvemi yapmış, bir sigara yakmıştım.Günlük hüznünü yaşamış gibi hissetti bedenim.Bu vaziyet üzerimde kirli penceremden çıkmaz sokağı seyrediyordum. Sokak karanlığa doğru bir gidişat çizmişti bile kendine güneş daha batmadan.Benden hariç insanlık evlerine dönüyor, çöplerini atıyor, sahteliğin maskelerini çıkarıyordu solgun yüzlerinden.Bazıları ise yeni yeni sokağa çıkıyor; GEcenin kirliliğini, sahte şehvetini tadıyordu hücrelerinde.Daha sayamadığım binlerce hengame ile...
Kimisi bu karanlığın sonunda alkolle yıkanacak, kimisi ise bir siringaya sarılarak uyuyacak.Bedenlerini başka bedenlerin terleriyle yıkayacaklar.Yaşayacaklar yada buna ne isim veriyorlarsa artık...Sahte cenneti damarlarında ki kan kadar gerçek sanacaklar.Yanılacaklar ama anlamayacak kadar kendilerinden geçmiş olacaklar.Ama ben bunların hepsinin farkında olarak yalnızlığı bir kez daha tadacağım. Biliyorum leziz gelmeyecek bana hatta çoğu akşam ki gibi midemi bulandıracak.
Bunların hepsi dünyayı tanımak, anlamlandırmak ve bu tarz soruların cevabı için değil, ben filozof değilim yada dünyayı kurtarmaya çalışan adam falan... Kendini bile anlamlandırmaya çalışmayan daha doğrusu anlamayan ve anlamaktan korkan basit ve yalnız bir adamım.şikayetçide değilim, bazen yalnız ve umurasamaz bir adam olmak hoşuma bile gidiyor.Ama insan yaşamınada özenmiyor değilim.Aman neyse ne işte kurcalamaya gerek yok nasılsa yarın yine güneş doğacak herkes işini yapacak ve akşamında aynı hengame yeniden başlayacak bende bu kirli camdan çıkmaz sokağa bakacak, kahve içecek ve saçmasapan yorumlar yapacağım kendi kendime.Değişmeyen ne mi olacak bir ben birde tepelerinin ardında ki güneş...
1 Kasım 2011 Salı
Umursamaz Adam 2
Tarih bilmem hangi ayın hangi gününün hangi zerzevatı bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum aslında. Zaten günlerin hepsi birbirine benziyor, sıradan ve sıkınganlar. Gözlerimi açtığımda yüzüme çarpan miskin güneşin tozlu ışık hüzmeleri değil de boğuk bir buhranın habercisi kara bulutlar oldu bu sabah. Sabahın 8 i olmasına rağmen akşamüstlerinin en çekilmez anıydı sanki. Bunalan gökyüzü benim odanda sevişiyor ve mutlu oluyordu bana inat. Bense çevremde olanları umursamadan umursamaz adamın günlük rutinlerini yapmaya başlamıştım.Gecikmeden kahve yapıldı ve tek dostum olan sigaramla beraber berbat ama alışılmış kirli sokak manzarası izlenmeye başlandı. Her Allahın günü bu sokağa neden baktığımı dahi umursamadan sokaktaki çöp kovalarını ve sokağı mesken edinen bir kaç evsizi yokladım. Hepsi yerli yerinde ve olması gereken kadar berbat görünüyordu bir şey hariç... Sokağın uç köşelerinde bir genç kız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Tanıdığım daha doğrusu tanıdığımı sandığım ve beni bu odaya hapseden insan nüsveddelerinden farklı bir mizaçtaydı. O an dünya üzerindeki bir çok çeşidi olan ve halk arasında dert denen şeyin ne olduğunu bir kez daha anladım ama umursamadım ve zaten dertleri ne zaman umursadım ki; umursasaydım 4 gün sonra 3. celbi gelecek olan elektirik faturasının cezası için telaşlanırdım. Adam sen de! Fakat herşeyi bir kenara atıp o kızın derdi takıldı aklıma acaba neydi diye, sonrasında o hafiften çarpık pencerenin önünde bir rol biçtim o kıza. Dert sayılacak her olguyu yakıştırmaya çalıştım o minicik bedene. Aşk dedim , aile dedim, modern çağın tanrısı para dedim, ölüm dedim, dedim, dedim, dedim...
Bu konu üzerine yaptığım içsel diyaloglardan sonra hayal dünyamın kapısını aralayıp gerçek dünyaya dönüş biletini aldım ve geri geldiğimde o kızın aslında oradaki eski bir kıyafet olduğunu gördüm. Meğerse herşey bu lanet ettiğim kafamın uyduruk halisilasyonlarıydı. Ah bu umursamadığını sandığım kafam bazen gerçekten beni şaşırtıyor.
Hayır inanmayın aslında kafamda bir problem yok. Ben bu umursamazlığımla kendimi kandırıyorum ve kendimi kandırmayı bıraktığım anlarda önceki yaşamımın izlerini yansıtıyorum bu kirli sokağa, bu kirli sokak tamamen hayatımın parçalarından oluşma sanki.
Kim bilir belkide gerçekten öyledir...
12 Ekim 2011 Çarşamba
Umursamaz Adam 1

Diğer sabahlardan farklı bir sabah değildi. Aynı şekilde soğuk ve aynı şekilde anlamsızdı.Cılız gün işığı perdeleri yalayarak çıplak odama doldu. Biraz hüzünlüydü ve birazda kırılgan. Üstüme yapışan sinekleri silip attım elimle, gece gene benden faydalanmışlardı heralde. Alışıktım hiç mızmızlanmadım. Aslında farkkettim ki ben hiç mızmızlanmıyorum. En son mızmızlandığım günü hatırlamıyorum bile. Bu denli bir boşluk vardı hayatımda kimızmızlanmayı, öfkelenmeyi ve hatta gülümsemeyi bile unutmuştum. En son gülümsediğim gün sanki bin yıl önceymiş gibi. E kolay değil o denli meşgulüm ki... Bütün gün boşboş oturmaktan hiç vakit ayıramıyorum diğer işlere tabi bide elime bir sigara alıp kirli sokaklara üstten aşağıya bakmak var. E bide zaman ayırıpta karabasanların beni bıraktığı vakitlerde uyumak tabi ki buna uyumak denebilirse. Bana inanmıyosanız çarşafa sorun, garibim üstünde döne döne paranparça ettim onu. Böyle böyle 24 saatim bitiyor meşgulüm ne yaparsın.
Bu durumdan şikayetçi falanda değilim. Zaten ben hiç şikayet etmem ki ettiysemde hatırlamıyorum zaten. Aman! Diyerek bir kahve yapıyorum kendime herzamankinden sütsüz, kremasız, şekersiz, katran karası, doktorum yani en son 3 sene evvel gittiğim doktorum-ne yapar ne eder hiç bilmiyorum- bana öleceksin içme şu zıkkımı şöyle derdi. Ne yapayım elimde değil, haytta ki tek zevkim bu benim. Zevk, o neydi onuda unuttum ya neyse ama olsun ben böylede mutluyum. Haa mutlusun diyorsunda mutluluk nedir sanki onu biliyorum ama ağızdan çok kolay çıkıyor m-u-t-l-u-l-u-k çok kolay bee. Keşke hayatıma girmeside bu denli kolay ve bu denli basit olsa.
Nafile arkadaş nafile, günün ardından bakınca çok şey yapmışım aferin bana kavgasız, dövüşsüz ve tabiki laklaksız ama çatlak ve soluk dudaklarımdan şu sözde dökülmüyor değil ''Adam sen de!". Hadi ben böyleyim etliye sütlüye karışmam hiç birşeyi tınlamam, etmem, gitmem arkadaş.E senin benden farkın ne, sen benim yaptığımdan ayrı ne yapıyorsun ki. Dur onada cevabım var hemde afilli bir cevap Barış Abiden "Leyleğin ömrü iki laklak, değerler oldu tepe taklak" işiniz gücünüz laklak, şak şak değerlerdense bîhabersiniz. Ah! Siz yokmusunuz siz aslında benden de beter haldesiniz...
31 Ağustos 2011 Çarşamba
tanrı çekti tüm resimleri
24 Haziran 2011 Cuma

yokluğunun sebebine nice kalemler kırdım
yıkılmış adamların yıkımlarıyla savaştım
yine senin gözlerin vardı
hırpalanmış binaların gölgesindeydim
vakit elimden kum gibi akardı
sen yokluğun prangalarını eskitirken
ben boşlukların zindanında yalpalandım
gardiyanım oldu yıkılmış adamlar
dert ortağı bildiler meyhaneler
uçarı bir yaşantının son vakti
ölümler bile anlayamazdı beni
sen
küçük dünyamın gaddar celladı
sağır, kör, dilsiz değilsin
bilirsin
çok eski zamanlarda bile
ölümler anlamazdı benim gibileri
sen sontrenini beklerken
mendil sallamaya gelmezdi melekler
ben
küçük dünyamı yıktım
ölümleri yıprattım
sana koştum yıllarca
sen hep uzaklardaydın
kaç takvim eskittim senden sonra
biliyorum yine eskiteceğim
takvimler ah hunharca bitecekler
sen gelince
günlerden son pazartesi
ayın otuzu olacak
hangi ay diye sorarlarsa
şubat diyeceğim
ve sen geleceksin...
14 Haziran 2011 Salı
Yeryüzünden Notlar 5
Bir kez daha anlamıştık kalpten sorunlu olduğumuza.Bir dünya antibiyotik kullandık fakat nafile çözümü yok bu kalp sorununun.Hepimiz ömrün bir parçasında bu hastalığa yakalandık, çözümü yok dediler inanmadık ve çözüm aramaya uğraştık.Kimisi bir şişede aradı çözümü kimisi başka bedenlerde.Kimi adamlarsa gurur denen canavarı hiçe saydı ama nafileydi yine sonuçsuz olan sonuca gitmek mümkün değildi.Çoğumuz vazgeçmeye çalıştı ve bir kısmı başardıda demekki fazla ilerlememişti hastalıkları dedik.Biz, biz dediğim arda kalan zatı muhterem şahsiyetler hastalığın ilerki safhası ise yılmadan uğraşmaya devam etti hepsi prof oldu tabiri caizse bu meşgalede ama çözüm yok dedik.Bazı kısmımız çözüm buldum dedi avuntu kendini.Peki bu kadar emek sarfettik bu kadar yol geldikde ne geçti elimize... Kırık bir kalp ile anılar kaldı cebimizde ve biz ağlamayı seçtik çok ufak bir insan topluluğu olarak, sadık kaldık hastalığımıza.Boşu boşuna bir ömür tükettik bazılarımız hala tüketiyor ve biliyoruz ki hiç bir şey geçmeyecek elimize.Eee alışmışız bir kere boşa kürek çekmeye bir umudun uğruna, abanıyoruz yine her zaman ki gibi küreklere aşk denen hastalık uçsuz bucaksız bir alarga iken bir küçük kayığımızla sona ulaşmayı düşünüyoruz bir ömür değil ömürler yetmez biliyoruz ama dedim ya umut işte küreklere asılıp duruyoruz.
8 Haziran 2011 Çarşamba
Kızgın Damda Ki Patileri Yanan Kedi
Gel gelelim kızgın damda patileri yanan kediye yalan hakkında ki gayet hoş yorumuna bizim yazdığımız destekleyici kelime nacizane kalır umarım kalıbına uydurmuşumdur, uyduramadıysak da heralde canın sağolsun der bize en azından yalancıktan. Bu cık eki de moda oldu gemicik, kasetcik derken hadi hayırlısı.
Son olarak Yalan dünya, Herşey bomboş, Hancı sarhoş, Yolcu sarhoş...
31 Mayıs 2011 Salı
Yeryüzünden Notlar 4
Yalnızız. İstediğimiz kadar insan olsun çevremizde ve bir o kadar da sevgilimiz... Ne farkeder ki akşam sohbet ettiğimiz yahut sabah beraber uyandığımız kişilerin adını bile bilmiyoruz yada bilmek istemiyoruz. Akşama kadar mutsuz olduğumuz saçma sapan işlerde vakit geçirip sabaha kadar mutlu olduğumuzu sandığımız yada mutlu değilim ama ne yapayım vakit böyle geçiyor dediğimiz işlerle zamanı öldürüyoruz. Sözde dert ortağı olarak bir şişeyi kendimize arkadaş ediyor yahut geceyi beraber geçireceğimiz kadını(erkeği) tartıyoruz gözümüzde, sonuç; sıfıra sıfır elde var sıfır felsefesinden hareketle "aman beee" diyip aldırmıyoruz ve sahte renklerle hayatımızı boyamaya çalışırken elimize yüzümüze bulaştırıyoruz.
Bir süre sonra duyarsızlaşmaya başlıyoruz, gözlerimiz boş bakmaya, ellerimiz tutmamaya, kulaklarımız duymamaya ve beynimiz boşalmaya başlıyor. Akşamdan kalmanın ağrısı başımıza vurmasa kafamızın yerinde oluduğunu dahi hatırlamıyoruz.Dini felsefemizi bir kenara bırakın insanlığımızı unutuyoruz. Yalnızlaşıyoruz, yalnızlaştırılıyoruz ve yalnız yaşıyoruz...
16 Mayıs 2011 Pazartesi
Yeryüzünden Notlar 3
Güneşin biraz kaypak biraz arsız ışıklarıyla aydınlandık bugün.İnsanlar kıpırkıpır işe yahut okula koşuyordu, bense arşınladığım yollar hakkında seyre dalmıştım düşüncelerin babında.Birden dank etti durdum ve insanlığa baktım yeryüzünde ki yaşayan bedenlere...Hepsi yorgun ve somurtkan görünürdü fakat bugün bir farklılık yeni bir vizyon vardı hepsinde.Güneş onlara pozitif enerji yüklüyor, sayısızca problemleri göz ardı ettiriyordu.Hiçbirinin farkında olduğunu sanmıyordum.Umarsız yaşamayı kendine amaç edinen insanların yeni bir güne böylesine neşeli, böylesine rahat ve böylesine pozitif olmaları bende sayısız kuşkuyu kış uykusundan uyandırıyordu.Neden sorusunu üç kez ardarda sordum kendime.Yaşayan ölüler yahut ruhsuz bedenler bugün neşeliydi.Tanrı sanki hepsini azad etmişti.Sitemkarlığım mutluluktan mutsuzluk duymak değil kastım şudur ki aylarca insanın üstüne kene gibi yapışmış bu somurtkanlık nasıl bir sabaha uyanışta geçiyor yahut benim tebssümlerim neden güneş açınca kutup yıldızı misali kayboluyor.Neden?Neden?Neden?
Ben çıkmaz sorularımla başbaşa kalıyorum geceleyin yani şu saatlerde mutluluğumun tadını çıkarıyorum insanlara rağmen ve içimde ki umutsuzluk zuhur ediyor yeniden...İşte ben ait olduğum sisli geceye kavuşuyorum, hırçın dalga seslerini kulaklarımda duyuyorum, bağırıp çağırıyorum ve kendimi artık huzurlu hissediyorum.
Keşke her gün güneşli olsa da insanlar insan olsa ben mutsuzluğa rağzıyım yeter ki onlar insan gibi davransınlar ben romanda ki CRUEZO da olurum hani şu ıssız adada yanlız başına kalan adam.Yeter ki insanlar insan olsun ben konuşmamaya da yazmamaya da rağzıyım.Yeter ki doğan yeni bir çocuk sadece doğduğunda ağlasın yeter ki...
13 Mayıs 2011 Cuma
Yeryüzünden Notlar 2
İkinci kısım ikinci bahar misali dalgalı bir denizin fırtına öncesi süt liman oluş hali.Biraz durgun ve arınılmış serserilik var üstünde, sarhoşluğu henüz geçmiş fakat hala akşamın koyu karanlık etkisiyle boğuşmakta, ansızın vuran baş ağrısı nöbetleriyle de baş başa.İşte bu hal-i vaziyette bir uçurumun kenarına kamp kurmak gibi hayatın ikinci baharını yaşamak.4 Mayıs 2011 Çarşamba
Yeryüzünden Notlar 1
İzlediğim bir film yahut içtiğim bir sigaraydı, manzaraya karşı ağır depresif bir tavır takındığım andı belki içinde bulunduğum duruma ithafen;
Yaptıklarımın anlamsız olduğunu düşünmeye başladığım anların kimbilir kaçıncı senesindeyim bilmiyorum.Geldiği gibi yaşamayı umduğum zamanlarınsa artık elimden yavaş ama büyük büyük kaçtığını hissettiğim anların son demlerindeyim.Her kadınla yatmak yahut gördüğüm her kadehi devirmek gibi kimine saçma gelen kimininse hayatının anlamı olan anları doğru dürüst yaşayamamanın verdiği eziklik var belki içimde.Yutkundukça bozaıma daha da takılan bir lokma gibi rahatsız etmeye başladı artık ve bu satırları buraya dökmeme sebeb oldu.Kim olduğumu ve neden yaşadığımı artık merak etmiyorum etmemede gerek olmadığını düşünüyorum.Belli amaçlar, belli planlar ve belli monotonlukların arasına sıkışıp kalmışız.Güya yeni nesil biziz eğer ki bu neslin içinde benim gibi düşünenler çoğunlukta ise biyere varmaya başlamışız demektir fakat hiç sanmıyorum.
Hepimiz karanlığa yüz tuttuk ve aydınlıktan kaçtık.Normal insanlar güneşi severken biz sisin kokuşmuş koltuk altlarına kaçtık.Herkes maskesini boyarken biz maskelerimizi kırdık.Onlar acınası haldeki insan nüsvetteleri onlar aşkı ve parayı güç zanneden salaklar ve onlar hala kendilerinin yaşadığına inanalar.Hepiniz yaşamak nedir onu dahi bilmiyorsunuz ya da ben delinin tekiyim sizofren fikirlerimle saçmalıyorum ne derseniz deyin bence biz yaşamayı bilmiyoruz ve bunun için sahte cennetlere daima tutkunuz...
2 Mayıs 2011 Pazartesi
İsimsiz
29 Nisan 2011 Cuma
Sisli Gece

sadece sisli geceler
ahirim olman için uğraşım
herşeyim sisli geceler
bulutsuz olsada gün
güzel yaşansada ömrüm
umrumda değildi bugün
herşeyimdir sisli gece
uzak diyarlara uğradır
doluynayda semalara baktım
uğurunda ölünecek hissiyatlara daldım
çarem yine sisli gece
denizin bekaretiyle
rüzgarın isterikliğini gördüm
fakat ben temiz kalabildim
sebebim sisli gece
böyle bir geceydi yine
adını sayıklamaya başladığım
tütünü hunharca içtiğim
aynıydı yine sisli gece
24 Nisan 2011 Pazar
Bir Adamın Hikayesi 8
Soğuk bir ilkbahar sabahıydı, güneşin yorgun ışıklarının kasvetli penceremden içeriye süzüldüğü vakit.Yüzüme hunharca çarpıyordu.Soğuk havanın burnuma yaslandığı o anda hissediyordun yaşadığımı.Evet bir gün daha başlıyordu, bir gün daha kanım damarlarımdan soğumamak için direniyordu.Uzak geçmişim ile yakın geleceğim arzusema gibiydi sanki.Doğrulurken yatağımda gözlerim kısık bedenim ıssız ve yatağım soğuktu.Sanki bir gece boyunca boşboş kalmış gibi...Başıma hükmedemiyordum kaskatı kesilmiş boynumdan aşağıya sarkıyordu sürekli, akşam yanlızlığıma eşlik eden bir kaç kadeh rakının etkisiydi bu kesinlikle.Artık her günüm ile akşamı birdi farketmiyordu zaman benim için korkak , sevgisiz ve bir o kadarda hırçındı bedenim.Sorgusuz sualsiz her gece beni içine alan evim bile huzursuzdu.Bir günün daha bedenimde kanıksanmayacağını sanki biliyor gibiydi.Nefretimle kalktım ayağa ve attım kendimi sokakların fahişe kaynayan ıssız taraflarına.Yankesiciler, evsizler ve fahişeler her taraftaydı.Sokak başındaki torbacıda yerindeydi yani her şey olması gerektiği gibi ve herkes görevinin başında.Ben ise bugun farklıydım.İlk defa yankesicilere laf atmaktan korktum ve ilk defa fahişeleri tatmin edemeyeceğimi anladım, ilk defa gece için bir iki doz kokain almadım torbacıdan.Masumane kötülüğün koynuna girmedim.Sahte cennetin kapılarını aralamadım bu kez.Sadece uzaklaşmak istiyordum bu sefil hayatımdan ve etrafta ki sefil hayatlardan.Zavallı küçük ahmak olarak yaşamak istiyordum.Sorgusuz sualsiz nefretsiz ve hayat kavgasından uzak.
Olmayacağını bildiğim hayllerimden bu kez kurmadım.Kendimi boş düşüncelerden arındırıp suçlarımı günahlarımla saflaştırdım ve tüm hakikatlerin ışığını kendime kılavuz seçme gafletine düşmedim bu kez çünkü biliyordum ben o ışığın kurtarabileceği zavallı küçük ahmaklardan değildim.Kendi rollerim vardı ve bu rolleri uygulamalıydım.Her şeyin nihayetinde ben bu zaman çarkındaki ufak bir kuklaydım.
Her zamankinden daha gür bir sesle küfrettim yankesicilere ve her zamankinden daha fazla azgınlıkla becerdim fahişeleri ve en son torbacının yanına gidip kokainimi aldım önceki seferlerden daha fazlasıyla ve bu günkü rollerimden arınıp beni içine almayacağını düşündüğüm evimin kapısını zorladım ve en kuytu köşesine gidip zulamdaki kokaini ısıttım şiringanın paslı iğnesini damarıma saplarken gözlerim kaydığını hissettim ve en son uykuma son kez dalarken evimin yosun tutmaya başlamış duvarlarına baktım ağlamaya başladılar benim gibi sefil bir adamın peşinden ağlamaya başladılar.Süphem yoktu çünkü beni sadece onlar anladılar ve çelimsiz ruhumun ardından sadece onlar ağlayacaklar...
ve bir adamın hikayesi ile burda sonlamacaklar...
22 Nisan 2011 Cuma
Var Mı Aşktan Öte
5 Nisan 2011 Salı
Bir Adamın Öyküsü 7


24 Mart 2011 Perşembe

23 Mart 2011 Çarşamba
Ağlayan Şehir

21 Mart 2011 Pazartesi
Bir Adamın Öyküsü 6
Yağmur döverken ıssız sokakları, peyda olan yalnızlıklar vardı.Umutsuz ve bir o kadar da çaresiz adam, bu yolda ıslanmaya başlamıştı.İnancı yoktu hiçbir şeye dair ama hüzünlüydü, karmaşıktı...Her şeyden öncesinde yalnızdı.Hep yalnız olanlara adanmamışmıydı ıssız sokaklar, köhne tavernalar ve tabi ki gece karanlığında dolunayın aydınlattığı deniz kenarında ki banklar.Hepsi yalnızlığın bekçilerinin mekanları değilmiydi.Hepsinde binlerce anıyla arkadaş gözyaşları yokmuydu.20 Mart 2011 Pazar
Ehli keyfin keyfini kim tazeler kim yeniler,ehli keyfin keyfini taze elden taze çekilmiş taze kahve tazeler de ne taze el var nede taze kahve.Olsun bayatta olsa yaptık bir kahve içine de bir kapak viski fazlası yoktu başta sadece anlamlar karışsın ufaktan ve ensemde ufak bir rahatlık için kalkıştım her şeye ve tabi ki de yanında Dıranasın şiirleriyle bir pazar gününün gecesini anlamlandırmak istedim lakin içimde kıpraşan farklı şeyler farklı düşünceler vardı beni benden alıp uzak diyarlara götüren ve asla geriye getirmeyen masumane duygular.Hiç boşuna uğraşma elimizden kaçamazsın diye fısıldadılar kulağıma bende tez canlıyım ya eyvallah ettik mecburiyetten.17 Mart 2011 Perşembe
Tipik İnsan Manzaraları
Ne de olsa şimdi ülkemizde manalar ipliği geçtim mikro milimlere kadar yolu olan bir incelik merasininde uzatmayalım incedir işte.Ak deriz önce sonra birden kararır etraf ne eyvallah edip, BEN DEDİM LAN!deriz nede inkar ederiz birşeylerin üstüne başka şeyler koyup uzattıkça uzatırız mevzuları.Kimsede hesap soramaz neden böyle yapıyoruz diye.E be kardeşim madem bir vizyona sahipsin, bir düşüncen var,e aklın da var,tutarlı kararlarda veriyorsun da ne diye dansöz gibi kıvırıp oy vay edersin.Taktın bir kere medeniyet ,laiklik,ütopik yaşam vesaire gidiyorsun ama nerelere.
14 Mart 2011 Pazartesi
Keşke
Keşke, keşke kelimesini hiç öğrenmeseydim hep bana seçmediğim ikinci yolu yahut seçeneği hatırlatıyor özellikle de seçtiğim taraf ümitsizliğe çıkınca yani çoğu kes keşke diğeri olsaydı diyorum.Keşke o kadar fazla kullandığım bir kelime ki bazen neden bu kadar yanlış seçim yaptığımı düşünüyorum ama diğer seçeneği hiçbir zaman bilemediğim için tam bir sonuç elde edemiyorum.Galiba kaderim bu... Evet kesinlikle bu diyebilirim hiç kazanamamışım ki, hiç keşkesiz seçeneğe ulaşamamışım ki hep keşke o olsaydı, keşke öyle olmasaydı, keşke o yoldan gitseydim, keşke onu sevseydim... böyle uzayıp gidiyor keşke listem.12 Mart 2011 Cumartesi
YAŞAMIN İKİ YÜZÜ

11 Mart 2011 Cuma
Bir Adamın Öyküsü 5
Artık son kezdi deyip gidişin vardı ya beni yapayalnız , çaresiz bırakışın.İşte o gün sigaraya ben başlamışım.Umutsuz , zavallı küçük aptallar gibi yaşarken zavallı , küçük , aptal hayatlarımız vardı senin ki aynı benim ki ayrı iki dal misali aynı gövdede bir arada sımsıkı...
9 Mart 2011 Çarşamba
SOKAK RESİTALİ

7 Mart 2011 Pazartesi
DOLDUR SAKÎ İÇELİM

4 Mart 2011 Cuma
Bir Adamın Öyküsü 4
Yine o adamlardan biri vardı hayal penceremde.Hayatın uç noktalarını arşınlardı gizlice ve ürperdi dolu bakışlar üzerindeyken yürürdü incecik iplerin üzerinde.Sınırlara basardı parmak uçlarıyla sessizce , kimse onun olduğu gibi olmazdı çoğu zaman ,kimse onun yaptıkları cesaret bile edemezdi.Ne kadar gariplik ne kadar uçarılık varsa hepsi onun hükmündeki kuklalar gibiydi.Hususi garipsenmek isterdi bazen...

3 Mart 2011 Perşembe
Bir Adamın Öyküsü 3


1 Mart 2011 Salı
Kadınım
Evimizdeydim bugün hani hatırlarmısın şuraya yapacağız demiştik seninle bir gece yarısında dolunay tepesinde.Dolunayın en güzel göründüğü tepe olduğu için öyle demiştik oraya.Dolunay tepesi her akşamımda uğrak yerim bazen sığınacak liman olmuştu bana sen gidince.Dediğimi yaptım ben, sen hayatımdan çıkıp gidince.Dolunay tepesine kurdum ufacık soğuk bir kulübe.Sen yoksun diye buz kesti camları ısıtmıyorum da oraya, sen yokken ısıtıp ne yapayım.
Gitme

28 Şubat 2011 Pazartesi
Bir Adamın Öyküsü 2
Soluk yüzlü kemanistten sonra şimdide yaşamın kıyısındaki adam var satırlarımda.Hiç güneş görmemiş kadar beyaz yüzüyle aydınlatırdı dünyaları.Herkes mutlu mesut yaşarken o gezerdi hüznün gölgesinde geceleyin ve kimse bilmezdi neler hissettiğini daima insanlara mutlu gözükürdü gülerdi çoğu kez insanların yanında.Her zaman bir cümlesi vardı ona akıl danışan adamlara satmak için ve her zaman bir cevabı vardı insanlara hayat neden bu kadar sıkıcı sorusuna yanıt diye.

Tan Vakti

Gece Bitince

27 Şubat 2011 Pazar
Ruh-i Giriftar

Gündem Kandırmacası


Bir Adamın Öyküsü
Her şeyin başında bir evdeydi adam tek başına.Ağzından düşmeyen bir sigara ve bir de kemanı vardı yalnızca.Masum değildi tabi ki hangimiz masumuz ki fakat düşleri vardı hepimiz gibi ufak bir sahnede keman çalmak gibi...Basit bir o kadarda şirindi başta herşey.
