maskeli allâme

maskeli allâme

10 Nisan 2015 Cuma

YALNIZ ADAM ÜRPERTİ

Issız sokağın çatırdayan hatıraları arasına karışmış bir kaç yırtık poşet çöp ve yığınla toz arasında ayakları yorgun parkeleri aşındıran meşgul insanların hengamesi içerisinde adamın bakışları delip geçiyordu sokağın ardına, dağ ve deniz zannettiği uzak kıyılara doğru. Bir öğlen sıcağından beklenen her şey vardı o an sokakta. Bir tek bizim adam yalnızlığının ona verdiği yetkiye dayanarak çıkamamıştı sokağa. Derken karıştı insanlık seli zamanın hızlı işleyen kısımlarına ve kaybolmaya başladı zaman insan kalabalığının arasında.

İlerleyen adımlara karışan hüzünler ayak altında çiğnenirken sahte gülüşmeler göklere çıkarılıyordu. İnsanların ellerinde krallığını ilan eden teknolojiler seyrini değiştiriyordu sevgi ve bağlılık denen ucubelerinin. Kimse düşmüyordu yere yada insan kalabalığından farkedilemiyordu düştüğü, herkesin bedenini yaslandığı sırça köşkün garantisindeydi yalnız tarafları.

Ah masumaneliğin yitip gittiği günün en güzel saatleri, ah özlemlerin karışıp çamura bulandığı toprak, telaşlı ve hıncahınç sinirle karışık rüzgarın yırttığı insan maskeleri derken fikrin savaşından çekip çıkarmıştı onu sokağın başında ki kırmızı elbise. Gözlerini daha derin açmaya çalıştı o an ve kenetlenmişti bedeni boşluğa vakit hızlı seyrini kenara bırakıp yavaşlamıştı birden ince topuklu ayaklarının bastığı her parke taşı şenleniyor yeşeriyordu adeta.

Gözlerini ovuşturdu ve dolu dolu bir yudum aldı soğumaya yüz tutan kahvesinden. Gündüz düşleri yeniden mi başladı diye sordu kendi kendine fakat rüya olamayacak  kadar güzel olan bir şeyin rüya olabilme ihtimali ile dimağını hiç yormadan gözlerini sokağın başına çoktan dikmişti. Kıpkırmızı bir elbiseye bürünmüş kadın ince topuklarıyla sokağın sesini kesiyordu bukle bukle saçlarını her savuruşunda rüzgarın başı dönüyor ve sağa sola çarpıyordu. Onun yürüdüğü yol kovalıyordu diğer insanları bal rengi gözleri kıskandırıyordu güneşi ve güneş korkmaya başlamıştı siliniyordu o şahane ışık hüzmesi. Hafiften pembe ruju ile buyukçe gümüşi küpeleri ve ayrıntılarına adamın dilinin dahi varamadığı vucut hatları arasında silinmişti sokak adamın gözlerinden ve efsunlu bir güzelliğin ele geçirdiğini hissediyordu bedenini.

Kırmızılı kadın sokak ortasında tam da adamın evinin karşısında ki apartmana meyletti kahverengi kirli bir demir kapıda kayboldu birden ve adam uyanmaya çalıştı kırıklı çıkıklı tam orta yeri bahar bahçe düşünden ve meraklı gözleri takılı kaldı kahverengi demir kirli ve o güne kadar duymadığı kadar sevgili kapıya...

9 Nisan 2015 Perşembe

YALNIZ ADAM UYANIŞ

Boğuk ve sisli bir gökyüzü altında gözlerini araladı doğru dürüst uyuyamadığı uykusundan, ayılmaya ve çevresinde olan biteni algılamaya başladığı sıralarda acıdığını hissetti içinin ve dışa vuruşları hoyratça olan anaforlu iç denizinin. Yatağı ucunda bir miktar oturdu ve bekledi günün süprizli vakitlerinin vucudunun saat kadranına yetişmesini. Ayağa kalkarken kemiklerinden çatırtı sesleri yükseliyordu sanki bin yıllık uykusunda uyanmış bir mumya gibi.

Perişanlık bakımından dünyada eşi benzeri olmayan odasına göz gezdirdi. Kırıklı çıkıklı bir kaç sandalyesi, üstü kirden ve rutubetten kararmış masası ve üzerinde duran tütün dumanının sararttığı kağıtlar bu pejmurdeliğe inat parıldayan bir kalem, dağınık yatağı ve perdeleri güneş ışığına mağruz kalmaktan bitap düşmüş kirli bir pencere önünde halinden gayet memnun bir saksı kaktüs.

Doğru dürüst uyumamanın verdiği yorgunluğun ağırlığı altında zar zor düşünebilme yetisini açık tutmaya çalışırken bir nebze olsun ferahlamaya acıkmış bir bedenin rahatlayabilmesi için en iyi ilacı icad eden bir bilim adamı vakurluğuyla bir kupa kahve yapabilmeyi başarabilmiş ve kirli penceresi önünden sokağa tenezzül dahi etmeden kaktüsüne bakmaya başlamıştı. Bazen sadece bakıyormu yoksa bir nefes süresi içerisinde hayatını mı anlatıyordu belirsiz. Bir bakış mesafesinden enteresan hayallerini ve çıkmaz aşklarından mı bahsediyordu da kaktüs kendini zorlayıp habire diken atmaya çalışıyordu o da belirsiz. Dışarıdan görünen sadece kalbur üstü deliliğinin zirvesine erişen bir adamın nirvanasıydı bu sahne.

Kahve bitmeye yakın bir sigaranın eşliği ile içinde ki tüm kasvet bir anda sigara dumanına karışarak odayı kaplamıştı. Pencerenin kiri sebebiyle zar zor içeri girmeye çalışan güneş ışığının altında bir vals gösterisini aratmadan dans eden dumanın görselliği mutlu ediyordu o nu ki hızlıca içtiği sigaranın dumanını bir bir aynı noktaya savuruyordu.

Derken ve zaman böylesine standardına uygun devam ederken odasını saran dumanın farkettirmesiyle başlayan bir yanlızlık serüveninde olduğunu anlamaya ve anlamlandırmaya başlamış buldu kendini. Pencerenin ucuna yerleşip sokağını izlemeye başladı bir yandan düşünür ve bir yandan düşüncesinde kaybolurken...