maskeli allâme

maskeli allâme

27 Haziran 2012 Çarşamba

Umudum ve hayalim sadece seninle daha fazla sevişmekti...




 ... Işıksız bir günün mutsuz akşamıydı o gece. Hatırlamazsın, bunun yazıldığının dahi farkında değilsin. Tutsak bir geceye yelken açmıştık, o zaman aklımdan çıkmayacakmışcasına kilitlenmişti bana. Kapıdan girişini duyar gibiyim, İçeriye doğru yavaş adımlarla süzüldün. Masamda boş bakışlarla oturuyordum ta ki gözlerim senin gözlerinle buluşana dek. Alevlerle yanan bir çift kuyu gibi bana bakıyordu içime, o en hayvani en yaşamsal bölgeme. Bir saldelye çektin tahta parkeleri gıcırdata gıcırdata, hiç huyun olmadığı halde tersten oturdun sandalyeye, kollarını bağladın ve bacaklarnı sarkıttın o an Afrodid çıkıp gelse yunan dağlarından o denli şehvetle oturamazdı yada Diana gelseydi Romadan o denli güzel duramazdı.

Bakışlarınla başlamıştı herşey hiç konuşmadık. Dudaklarım dudaklarınla birleşinceye dek hareket bile etmedik. Seni izlemek bile yetiyordu basit olan insanoğluna. Giydiğin kırmızı elbise bacaklarından yukarıya doğru seni okşarken bile kanım çekiliyordu. Bir anda o kıvrak vucudunun bir insanoğlunun yapamayacağı kadar kıvrıldığını ve benim sandalyeme geldiğini hatırlıyorum, geriye kalan ayrıntılar fasa fiso. Saçlarının göğsüme değdiğini hissettim, ateşim artıyordu ve o an emindim ki senin ateşinin de eksik yanı yoktu. Yavaşça ve tadı çıkarılır bir vaziyette gömleğimin düğmelerini çözmen gerekirken sen bir çırpıda aceleci olmadan fakat şehvetin doruklarında olabilecek bir sertlikle gömleğimi parçaladın. O an bacaklarımda hissettiğim vucudunun ağırlığı hafiflemekte ve boynunun en ücra köşelerine kadar sürdüğün parfümünün kokusu burmunda egemenliğini ilan etmekteydi. Başımı tuttun ve boynuna dayadın. En izzetli adamın bile dayanamayacağı bir güzellikten kendimi mahrum etmedim dudaklarım boynunda alevlendi ve giderek artan sıcaklıkla nefesimiz camları buğuladı.

Ellerin göğsümden kayıyordu tıpkı elbiseni omuzlarından aşağı kaydırdığım gibi. Vucutlarımızda ki tüm ölü hücreler o an can buldu ve birleşmek için kendilerini parçaladı. Biz ise aceleci olmadan birbirimizi sonlara götürmeye başladık. Dudakların göğsümde dolaşıyor ellerim ise göğüslerinde dile geliyordu sanki. Duyarşızlaşmıştım artık hangi vucut benim hangisi senin ayırt edemiyordum. Seni kucakladım dudaklarım dudaklarını tadarken ufak kanepede bulduk birbirimizi çırılçıplaktık, cennetteymişiz gibi. Oysa o ateş sadece cehennemlikti.

Nefesim gitgide hızlanırken seninde beni okşaman o denli artıyordu artık kafeslerine sığmayan iki kuş gibi çırpınıyorduk. Zaman, mekan ya da hikayelerde ve romanlarda olması gereken ne varsa kaybolmuştu sadece sen ve ben vardık. Hızlanıyorduk kızıl saçlarının her sağ sol darbesinde biraz daha hayvanlaşıyorduk. İnsanlığımızı soyutlayıp iki ilkel canlı gibi birbirimizle sevişiyorduk tüm duygulardan arınmış saf bir şehvetle. Terim bacaklarından akıyordu, bense sırtından terini içiyordum kana kana, günlerce susuz kalmış bir çöl bedevisi gibi. Nihayi bitime ramak kala çığlıklarımız yankılanıyordu odanın kubbesinde artık ikimizde aynı olmazdık birbirine içiçe karışmış iki bedenin buluşmasını yaşayan ve masum olmayan ruhlardık...

Herşey yıllar kadar uzundu fakat gidiğin çok ani, çantanı aldın rujunu tazeledin ve çıkıp gittin. Buğulu camlara elinle yazdığın hoşçakal bile su olup akmaya başladı. İşte o an zaman yılları kovalasa o kadar cabuk geçmezdi ve o an beni öldürseydin bu kadar canım acımazdı belki.

Umudum ve hayalim sadece seninle daha fazla sevişmekti...

7 Haziran 2012 Perşembe

Yalnız Adamın Günlükleri 4

Sabah oldu, bir çırpıda... Ne yazık. Çok güzel olmasa bile yeteri kadar güzelliği gözümüzde canlandıran gece epeydir ölü bir vaziyette yeniden doğuşunu bekliyor. Yalnız adam ise yeni ağarmış günün pejmurde anlarıyla ilgilenmeden güne küfrediyor ve yaşamak zorunda olduklarını yaşamak için uykusuz bir vaziyette yatağından doğruluyor. Bu hareketi uyuduğunun belirteçi değildir ha yanlış anlamayın, sadece uyumak için girdiği yatağını kendine düşünce mezarı haline getirip bir çin işkencesi tadında geceyi bitiirdiği anlamına gelir. Evet tadında çünkü hayat onun için lezzetlerden oluşma bir hengamedir ki bu lezzetlerin hiçbirinin çok tatlı olduğu söylenemez hatta hepsi rezilce iğrençtir.

Kafasını kaldırdığında iki ufak kanadın pervasızca çırpınışlarını duymak için kulak kesildi ve pencerenin perforjelerine baktığında minicik bir serçenin gece başından beri yağan ve dinnek bilmeyen sert yağmurundan pencersine sığındığını gördü. Serçecik bir demirden diğerine atlıyor ve odanın içini süzüyordu sanki bu odanın penceresine yıllardır konuyormuş ve rutin bir kontrole geliyormuş gibi. Yalnız adam serçeyi izlemeyi sürdürdü ta ki serçecik bu yıkık odanın manzarasında bıkıp kendini özgür dünyasına doğru kanat çırpmaya zorlayıncaya dek. Yalnız adam da bu özğürlüğe uçuşu takdir edercesine serçeciğin peşinden gurula baktı ve başını öne eğdi. Yıllardır hiç dinlenmemiş gibi çöktü başı ve kıpırdayamadı uzun bir süre. Mor halkalı ela gözleri odanın içinde akşamdan kalan yarım sigara paketini aradı ve yatağın yanında ki dede yadigarı komodinin üzerinde yalnız adamın elleriyle birleşti yarım paket sigara. Kısa bir sevişme gibiydi yalnız adamın sigarayla olan merasimi...

Merasim çabuk bitti, yalnız adamın istediği kadar çabuk alışkın değildi belki bu denli kısa seramonilere, öncelerini hatırladı sigara paketine uzanırken gerilirdi ve yavaşça işaret parmağının üstüne vururdu paketini, bir dal sigara yavaştan kayardı aşağıya doğru ipincecik bir kadının ayak bileğine dokunur gibi çekip çıkarırdı sigarayı yavaşça ağzına götürür ve yakmadan önce kuru tütünün kokusunu tadardı. Sigarayı ağzından alıp tekrar bakardı ve aynı yavaşlıkla geri koyardı uzun uzun ateşler ve ilk derin dumanını gökyüzüne doğru basitçe bir kibirle üflerdi bundan sonrası ise yavaş gelen ölümün ayak sesleri gibi çıtırtılı ve yavaştı. Şimdilerde ise sadece beyninin yorgunluğunu alması için çabucak bitirilen bir nesneydi onun için.

Yalnız adam sigara içmeyi bile unutmuştu çoğu güzel yaptığı davranışlarını unuttuğu gibi alışkanlıklarının üstünede bir çarpı atmıştı. Şimdilerde geçen günler anımsamak için odasının duvarlarına çentikler aıyordu kararı odasını çentikle doldurduğu gün ölmekti ya tanrının eliyle yada kendi imkanları ile.

Odada artık çok az boşluklu duvar vardı...