Bilirsiniz sizde o çaresiz adamlardan biriydik evvel bir zamanın içinde belki onlar kadar asil bile değildik, ağlamayı zayıflık zarar vermeyi güç bilirdik hatta hala biliyoruz bile.O adam o gece o ıssız sokakta yürüdü diye dolunayın aydınlattığı o bankta oturdu ve için için ağladı diye hep acıyarak baktık ona ama o bizim hayalimize bile giremeyecek kadar güzel ve bir o kadarda manidâr bir sevgiye çoktan yelken açmıştı biz farkında bile değildik.Hepimiz maskelerimizi boyamaya başlarken o yağmurun altında maskesini yere attı iğrenç yüzü kaybolsun diye.Biz daima kral çıplak diye bağırırken o zaten çıplaktı krallığa lüzum bile görmeden.
Kabul edelim hepimizden daha cesur ve daha cüretkardı.Çoğu kez bana dönüp dönüp şunu da derdi."Sen benim gibi yalnız kalmazsın ,sen benim çektiğim acılara dayanamazsın , sen hiçbir zaman sevmeyi bilmeyeceksin, sen aşkı tadamayacaksın , sen ağlamayı bile beceremeyeceksin çünkü bunları yapmana masken asla izin vermeyecek, lanetli dünyanın lanetli insanlarının şaklabanı olmaktan başka hiçbir şey değilsin ve bundan sonrada ne kadar uğraşırsan uğraş ne kral değişecek nede şaklaban."Canımı yakmamıştı ilk defa söylenen doğrular farkındaydım çünkü söylediği herşeyin o onuncu köyündeydi ve göç zamanları yakındı bense doğduğum yerden bir adım dahi atamamıştım.Son kez onun ardından bakarken bana döndü ve dedi ki "Onuncu köye gidiyorum, orada öleceğim bunu da biliyorum, bir gün oraya gelirsen beni ziyaret et ama süslü çiçekler ve dualarla değil acılarınla , hatalarınla, başarılarınla gel...".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder