Karanlığın hizmetkarları yıldızlar ve kara köpüklü dalgalar vardı etrafta.Masalsı güzellikleri arardı gözlerim ufkun pençesinde ama ne yazık ki yoktu hiçbiri, gitmişlerdi deniz denen bin başlı ejderin hükmü altına yok olmaktaydılar.Bu karanlık hükümdarın tek aydınlık savaşçısıydı dolunay savaş meydanında ki son yiğit misali birazcık da olsa yansıtıyordu ışığını masumane yüzlere doğru ışık saçıyordu.Bense bu karanlık hükümdarlığın bekçisiydim her an karanlığın yanıbaşında oturup sigaramı nefeslerdim.Benden rahatsız değildi karanlık arkadaş gibiydik onunla fakat diğerleri onların ne günahı vardı ki...
Hazin karanlığın son zamanlarına doğruydu güneş denen şeytanın huzurumuzu bozmasına ramak kalmıştı bunu gören gece dönüp söylendi bana ''artık git git ve mutlu ol benim dünyamın en kötü tarafı bir gün aydınlığa kavuşmasıdır bunu yaşayacağına öl daha iyi benim her sabah vakti çektiğim işkenceyi sen çekme bırak günün prometheusu ben olayım, bırak her sabah olduğunda ben acı çekeyim ebediyete kadar hemde, sen git git ve kurtar kendini beni böyle kendimle bırak''gözlerimden bir damla yaş yüzüldü yanaklarıma ve üstelemedim asla dediği gibi yaptım gittim onu kaderine terkettim.O karanlığın hükümdarı her akşam olduğunda günahları örtmeye çalışır kötülere uykularında ceza verirdi ve her gün doğumunda ceza biter kötüler yol almaya görünür günaha başlarlardı ve bu da karanlık hükümdarın en nefret ettiği ve en çok acı çektiği şeydi.Keşke ona yardım edebilsem keşke karanlığın hanedanı keşke...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder