Günün son fısıltıları ayıltıyordu adamı derin baygınlık halinden. Güneş krallığının ona tanıdığı hükümranlığı en sıcak haliyle tamamlayıp yerini gecenin tiranlığına bırakırken son rüzgar fısıltıları kulaklarına ulaşmıştı adamın. Zangır zangır sallanan kapının o an sizofrenik aforizmalarından biri olmadığı anladı ve kapıya doğru ağır ağır meylettiğinde acaba bu kim sorusu dimağını fazlasıyla meşgul ediyordu. Hal-i vaziyet olması gerektiği kadar perişan olan üzerini düzeltme gereği duymadan zangırdayan kapının tokmağını sağ tarafa doğru çevirerek kapının boşukta gerilmesini bekledi, Gıcırdayarak açılan kapı sanki asırlardın üstüne kapalı kalmanın verdiği yorgunluğu haykırıyordu.
Kapının ardı bu sefer özgürlüğe değil gözlüklü, küt saçlı, kısa boylu, kavruk bir adamı işaret ediyordu. Kimsin kelimesi kelpeten zoruyla çıkmıştı adamın ağzında zaten merhaba hoşgeldin tarzı kelimeler hem o an bir yabancıya denmeyecek kadar iyimser hemde adamın kendi literatürü için çoktan dil kurumunun kaldırdığı kelimelerdi. Genç adam ben Yalnız adamın yazarını arıyorum dedi ve karşılık beklemeye başladı. Bir müddet sessizlik hakim oldu bu ana konuşmadan birbirlerine bakıyor ve süzüyorlardı hangisinin tam ne aradığı belli değilken kelimeler yerine bakışlar daha çok cevap buluyordu sorulara, derken adam benim dedi arkasını döndü ve dökük sapsarı perdeli penceresine doğru ağır adımlarla yürümeye başladı, kahvesini soğuduğunu hisseden adam kahve yapmaya yönelirken kahve içermisin diye sordu genç adama daha kapıdan içeri dahi girmemişken. koyu ve şekersiz kelimeleri adamın kulağına yaptığı yolculuğu bitirdiği vakit genç adam pencerenin önüne kurulmuş ve az önce geldiği sokağı izlemeye başlamıştı.
Şaşkınlığa pek alışık olmaya adam iki kupa koyu şekersizi alıp pencere önüne geldi bir kupasını genç adama uzatırken pencereden dışarıyı seyreden iki adam aynı anda kahveleri yudumlayıp aynı anda savuruyordu sigaranın dumanını boşluğa. Az önce birbirlerini gören ve daha isimlerinden bile bi haber olunan iki adam için fazlasıyla samimi olduğunu düşündüler fakat asıl olan yalnızlıklarken aynı pisliğin kürektarları tanışma gereğini ne kadar hissederler belirsiz.
Adam bu hengame arasında az önce pencerede olan kadını göremez olmuş ve buna sıkılmışken canı başka bir meşgale arayan ruhunun ilacının genç adam olduğunu düşünmeye başlamıştı. Sessizliğin hakim olduğu ikinci saatin sonunda adam beğendinmi kitabı diye sorarak geceyi yaran bir yıldız ışığıyla bozmuştu sessizliği. Fazla karamsar ama tasvirler ve çıkarsızlıklar insanı düşündürüyor. Hele ki çıkarsız aşk ilişkileri fazlasıyla sizofrenik bunları nasıl yazıyorsun onu merak ettiğim için aramaya başladım seni diyerek bakışları sokakta eli yarım kupa kahvede sözlerine son vermişti.
Şaşkınlık peyda olmaması gereken bir duygu diye düşünürken adam güzel çözümlemişsin diyebildi. Dedikten sonra ne saçmalıyorum diye düşünmekten kendini alıkoyamazken ikisininde farkettiği şey sadece konuşmak için konuştuklarıydı. Hafif tebessümlü yüz ifadeleri sokağın sonuda kaybolan bakışlarıyla farklı anne babadan olan iki kardeşim hükmüyle seyrediyorlardı etrafı uzun bir sessizlik periyodu daha geçiriyorlardı. Genç adam gençliğin verdiği apansız yetkiyle ben içecek birşeyler almaya gidiyorum özel istediğin bir şey var mı dedi. Adam sadece çocuğa yüzünü çevirebildi, coçuk cevabı beklemeden çoktan çıkıp gitmişti. Farklı bir maceraya gebe gecenin sonunu merak etmeye başlamışken adam hala aynı katın aynı penceresine gözlerini dikmiş kesif bir şekilde pencereyi izliyordu, belki kelimeleri literatürün had safhasında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder