maskeli allâme
23 Mayıs 2013 Perşembe
Ne yazık!
Yukarıya doğru baktı ve yırtınan gökyüzünün homurtularıyla, korku duygusunun nasıl bir şey olduğunu hatırladı. İrkildi. Gözleri kendi etrafına şöyle bir baktığında ıslanmaya başlayan kaldırımlar ve sağa sola kaçışan insanlar gözüne çarptı. Birçoğunun tek derdi üzerilerine giydikleri markalı elbiselerin ıslanmaması ya da az önce lüks bir kuaförün bir kaç kimyasal kullanarak şekillendirilen saçlarının bozulmaması. İnsanların garip duygularının tekdüzeliği ile birleşen boş inançları biraz daha beni tiksindirirken, yalnızlığımda o denli perçinleniyordu. Yağmurdan bir insan neden kaçar ki. Asıl korkutucu olay yaşanmış bitmiş ve peşi sıra artık korkacak bir şey yok demeye çalışan gökyüzünün insanlara armağanından kaçılması saygısızlık, kıymet bilmezlik değilmidir. Bu düşünceler kafasında büyümeye yüz tutarken, arttıran yağmurun etkisiyle ceketinin yakalarını kaldırdı ve sahil kenarına doğru aheste adımlarla yürümeye başladı...
Sahil kenarı şehirden daha sade diye düşündü. İnsan yok, bina yok, betonlaşmış bir şehirden uzak, betonlaşan kalplerden uzak, şirin ve masum. Yağmurun tüm sevecenliği ile başbaşa oturan denizin sakinliği cezbediyordu onu. Tam kıvanıma gelmiş ve hafifçe yağmurla demlenen gökyüzü ise ayrı bir lezzeti tattırıyordu. Ne yazık bitmeye mahkum olan bu güzelliğin insanlar tarafında bir kıyıya atılması ve sürekli kaçılması, ne yazık medeniyeti koca koca binalar arasında eriyip gitmek düşüncesinde ki zavallı insanların vaziyetlerine. Kısa bir ömrü kendi şahsiyetsizlikleri ile dolduran doğanın nefes kesen akışlarından mahrum olan insanlara acımak herhalde onun hakkıydı. Evet bize acımaya devam ediyordu, edecekti de.
Yavaş yavaş kararan gökyüzünün çırpınışları arasında gecenin koyu çarşafı dünyanın üzerine aheste bir biçimde yayılıyor, Ay yüzünü tepelerin ardından gösterirken bir kaç gümüşi yıldız çarşafın siyahlığını lekelemeye devam ediyordu o ise hala aynı sahil kıyısında bir kayanın üzerine oturmuş bu manzaraya bakıyor ve manzarasızlığından dert yanıyordu. Amansızca esmeye başlayan rüzgar içini titretti, tekrar irkildi. Geç olmuş saat kadranı artık kendisini bir bıçak acısı ile hissettirmeye başlamıştı evin yolunu tutması yada tutturması gerekiyordu bir şekilde. Öyle de yaptı.
Bu güzide manzaranın lezzetli keyfini artık sahil kıyısında ki kayalara bırakıyordu, kalpleri kayalaşanlar ise şehrin gürültülü ucuzluğunda kaybolmaya başlıyordu... Ne yazık!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder