maskeli allâme

maskeli allâme

17 Mart 2015 Salı



Anlamla bitişen tüm duygularım anlamsızlığa boyun eğiyor ve kalakalıyorum, gerçek apaçıkken kendini yalanlara inandıran insanları görünce. Giyilen zırhların parçalanmasını izliyorum gelip yeniden zayıf noktalar açık hedef olsun diye. Keşfedilmemiş dünyaların gizemle dopdolu serüvenleri önüne serilirken, bilinen dünyanın ezalı ve çetrefilli yollarını tekrar tekrar arşılamak neden ?

İnsan neden kendi katiline aşık olma gafletine düşer. Ne istenebilir ki dünyanın yavaş yavaş dönüşlerinden. Ne istenebilir ki bırakıp giden ve ardına bakmaya dahi tenezzül etmeyenden. Aşk acısı denen şeyim güzel taraflarına bakan gözler hangi canlıya verilmiş ki özene bezene aranıyor. İnsanın kedine acımasızlığı tanrıdan mı geliyor. Tanrı psikopat olabilir mi? Bile bile insanın kendi canını defalarca yakmasını isteyebilir mi? Süpheler içerisinde sıra sıra dimağımı darmadağın eden sorulara cevap aramaya çalışmak aslolan eziyet değilmidir.

Kendini kurtarmayı bilmemek insanoğluna yakışmıyor. Dibe doğru inişini kurtuluş zannediyor. Güzel ve iyi olan şey tam gözünün önünde dururken kendini uzaklara bakmaya adıyor ve gelecek diyor. Oysa ki kimsenin geleceği yok pirince giderken evimizden oluyoruz da farkına dahi varmıyoruz. Kinimizi kusuyoruz sonra neden kimse beni uyarmadı diye. Uyarılara algıları kapatınca insanın duyamayacağı anlamıyoruz.

Derin derin bakıyoruz ardından gözlerinin tam içerisine doğru ve içimizde filizleniyor ateş tohumu, anlayıp anlattığımız her şeyin gerçek olduğunu görüyoruz ve müdahale edemiyoruz. Artık kadere razı olmak zamanı, ihanetin kadar büyüktür öfkelerimin boyutu. Kaçamaklar hanesinde olmayan ismin birer birer tüm listelerimden silinmekte ve farkedemeyeceğin şiddette düşeceksin kendi gözlerinden acıyan canınla kalınca en sonunda düşüncelerimi duyacaksın rüzgar çığlığıyla kulaklarında

Ve sonra... sonrasında anlam kazanıcak herşey yaşayıp görülecekler...

16 Mart 2015 Pazartesi



Ağırlığı giderek artıyor üzerine bina edilen telaş ve yakarışın. Korkuları bir bir ele geçiriyor ruhunun derin katmanlarını. Karanlığa teslim olmuş dar sokağında yüreğinin, yavaş adımlarla aşkı aramaya yeltenen adamın sis bulutları ardında ki özğürlüğü görmesi an meselesi. Çan ve ezan seslerine karışık dumanların kapladığı gökyüzünün altında yaşam mücadelesi vermeye başlamadan hemen evvel yitirilen dostlukları aklına geldikçe ağlamamaya yeminli göz pınarları isyanın eşiğindeydi. Karanlık her şeyi gizler diye düşünmesi yeminini bozmasına yetmedi. Usul usul fısıldamaya başladı titrek dallarına ağaçların, yıldız ışıkları sızıyordu aralarında aydınlatmaya yetmiyordu fakat katranlaşan yürekleri. Masumane duygular geliyordu aklına anbean fakat yükselemiyordu içinde ki çocuksu duygular derken karanlık fısıldamaya başladı. Ağaçların aksine siddet ve hiddet doluydu sözleri bir rüzgarın şiddetli kırbaç salvoları gibi.

Yürümeye devam etti rüzgara, karanlığa ve çocuk düşlerine aldırmadan. Ayaklarına takılan umut kırıntılarının üzerine basa basa devam ediyordu çıkmaza ve koyu sisin içerisine doğru. Sesler, fısıltılar ve daha binlerce hissiyat kaplamaya yetmiyordu amaçsız düşüncelerini. Ani bir ürperişle durdu tam ortasında yolun şaşırdı deli düşler, donakaldı sisin kapladığı ağaçlar, fısıltılar yok oldu aniden... Etrafına göz gezdirdi adam boş boş bakınarak ve de şaşkınlık içerisinde. Bembeyaz etrafı yumuşak minderli odada olduğunu farketti üzerinde özensizce giydirilmiş bir deli gömleği...